19 Ağustos 2014 Salı

EN BÜYÜK ASKER BİZİM ASKER



UFAK BİR MOLA

13.08. 2014 tarihinde kardeşimi askere gönderdik. Buraya yazarken ''tek kardeşim'' yazacaktım, Yazarken farkettim ki 10 kardeşin olsa yine aynı hasreti yaşardın, kaç kardeşin olduğunun hiç bir önemi yok.
Mesele askere gitmiş olduğu değildi (değil miydi?). Mesele bu kadar demokrasiden uzak bir yönetimde olan devletimize gönderilen askerin benim kardeşim olmasıydı? Peki neden?
 Yaratılmak istenilen korku ütopyası artık gerçektir; insanlar gerçekten korkuyorlar: fakir olmaktan, aç kalmaktan, savaş çıkmasından, gençlerin beyhude yere ölmeye devam etmesinden, insanların boş umutlarıyla birbirine saldırmasından.
Duyuyorum duyuyorum, tüm bu korkulara rağmen gerçek olmuyor mu tüm bunlar? Gerçekten fakiriz, eskiden en azından orta gelirliydik, günümüzde kazandığımız tüm parayı faturalarımıza harcıyoruz, mutfak bile kıstığımız alan oldu. Çocuklar ölüyor, hem de yarattıkları savaşla hiçbir ilgileri olmamasına rağmen, Gazze değil burası, Türkiye, hem de metropolun en çok insan akan yeri: Taksim. Bugün memleketimde uyum süreci dediğimiz esnada bir zamanlar bizimle ''halkların kardeşliği'' diye bağıran insanlarımıza tabiri caizse bir parmak balla tatlı tatlı konuşup gülümsemesi sağlanmıştır ve hatta öyle vatandaşlığımızdan utanarak davranıyorsak yıllardır katil dediğimiz insanlar gibi ''ya sev ya terket topraklarımızı'' diyecekler diye ödüm kopuyor. Çaresiz değil kimse ama sus pus, ortalıkta hiç yanlış bir şey yokmuş gibi devam ediyorlar hayatlarına. Bunu, sakıncası yok değil mi, bayrağımız gönderinden indirilip de hiçbir şey denmediğinde yaşamadık mı?
Askerlerimiz sınırları koruma için gidiyorlar, ancak sınırlarımızda yanan ateşin çıkmasına neden olan insanlar hala kızgın kalabalık olarak tarif edildi. kendi çocuklarına acımadan vuran bu devlet teroriste terorist diyemedi.
Bireylere peşkeş çekmekten vazgeçmeyenler nasıl paralar kırıyorsa artık, kendi memleketinden gelip ülkemizi soyup soğana çeviren adamlara hiçbir şey demedikleri gibi baş tacı devam ediyorlar. çok basittir yahu, siyasetten anlamayan ben bile biliyorum: devlet bireylerden korkacak hale geliyorsa o devlet o bireyler tarafından yönetilir.
Soma, yüreklerimiz kömür karası, insanları diri diri yaktık, çocuklarını yetim bıraktık(bu söz çok tanıdık geldi), peki şimdi babalarımızı diri diri yakanlar ne yapıyor: kaldıkları yerden devam ediyorlar... Sonra bana şikayet eder Pansilvanya gibi, sanki ortaklıklarını ben yapmışım gibi. Gerçi ne öküzün öldüğüne inanıyorum ne de ortaklığın bittiğine ya hadi bakalım, bu sadece filme 10 dakika araydı. 17 aralığı anlatmaya gerek duymamış adamlardan bunların açıklanmasını istemek ne kadar komik, ben de hayalperest miyim neyim?
Hızlı yaşıyoruz, ellerine sunulmuş nur topu gibi bir kısmet vardı, verdik, karşı çıktığımız her şeye rağmen reisi cumhur olarak bugün bizimle. Hata onda değil, onları taklit etmeye çalıştığı için tüm ilkelerinden vazgeçen, saçmalığın eşiğine gelip de sosyal demokrat kimliğinden 'tıpış tıpış' faşist kimliğine gelmiştir. tek kişinin özgür iradesi artık öylesine var olan herkesin mutlak, boyun eğmesi gereken insanların yaşamak zorunda olduğu devlete dönmüştür.
biz lisede milli güvenlik hocalarına sıra gelmeden öğrenmiştik. Türkiye Cumhuriyetinde yasama, yürütme, yargı ayrıdır. güçler ayrılığı demokrasinin mihenk taşıdır. T.C. yazabildiğim için şanslı hissediyorum, korkarım bir süre sonra yazamayacağım. Artık belli bir kesim hakaret ya da aşağılamak için ''T.C.'' ifadesini kullanıyor çünkü. Güçler ayrılığı diyecek her şey anayasa mahkemesi, komutanlar, genelkurmaylar, gazeteciler ve daha kimler kimler... uydurulmuş isimler altında özgürlüklerinden men edilmediler mi, istedikleri adamlar bir şekilde görevlerinin başına gelmedi mi, tarafsız olması gereken insanlar beklemediğim kollara kollarını yakıp dolaşmadılar mı? Düğün dernek senin neyine demiyorum, ülkeyi sattınız kendi menfaatleriniz için, o giydiğiniz sıfatlara tüm bunlara nasıl acımadan yakıştırdınız diyorum. Ve korku ütopyası tam burada beni karşılıyor: ''dur bakalım tatlım, daha yeni başlıyoruz'' diyor. Kutumda büyük hissediyorum diyesim var, ateş başkalarını çağırıyor ama ben yürüyorum ateşe doğru.
Şimdi fillerin altında ezilen çimenler gibi, kimin için asker gönderiyoruz biz, hangi politikayı savunacak bizim çocuklarımız, teröriste terörist diyemeyen, uçağımız düşürüldüğünde aman ne geziyorlarmış orada diyen ruhları alınmış ruhsuzları mı? kimi koruyacak bizim evladımız, halkından korkan halk başkanından mı?Ben yoktum tüm bunlar yapılırken, katılmamıştım bile ama sen Gezi olaylarında oomaların önünde helak ettiğin gençleri Soma da seni halktan korusun diye asker diye mi çağırıyorsun?
ne desem: serçe parmağını köşe duvara çarpasın inşallah, ayağında çoraplarla ıslak zemine basasın, en sevdiğin yemeği ağzına atarken ağzını yakasın da tabak bitene kadar tat almayasın.Korunacak memleketini yalancıktan süslerken bizi