UFAK BİR MOLA
13.08. 2014 tarihinde kardeşimi askere gönderdik. Buraya yazarken ''tek kardeşim'' yazacaktım, Yazarken farkettim ki 10 kardeşin olsa yine aynı hasreti yaşardın, kaç kardeşin olduğunun hiç bir önemi yok.
Mesele askere gitmiş olduğu değildi (değil miydi?). Mesele bu kadar demokrasiden uzak bir yönetimde olan devletimize
gönderilen askerin benim kardeşim olmasıydı? Peki neden?
Yaratılmak istenilen korku ütopyası artık
gerçektir; insanlar gerçekten korkuyorlar: fakir olmaktan, aç kalmaktan, savaş
çıkmasından, gençlerin beyhude yere ölmeye devam etmesinden, insanların boş
umutlarıyla birbirine saldırmasından.
Duyuyorum duyuyorum, tüm bu korkulara
rağmen gerçek olmuyor mu tüm bunlar? Gerçekten fakiriz, eskiden en azından orta
gelirliydik, günümüzde kazandığımız tüm parayı faturalarımıza harcıyoruz,
mutfak bile kıstığımız alan oldu. Çocuklar ölüyor, hem de yarattıkları savaşla
hiçbir ilgileri olmamasına rağmen, Gazze değil burası, Türkiye, hem de
metropolun en çok insan akan yeri: Taksim. Bugün memleketimde uyum süreci
dediğimiz esnada bir zamanlar bizimle ''halkların kardeşliği'' diye bağıran
insanlarımıza tabiri caizse bir parmak balla tatlı tatlı konuşup gülümsemesi
sağlanmıştır ve hatta öyle vatandaşlığımızdan utanarak davranıyorsak yıllardır
katil dediğimiz insanlar gibi ''ya sev ya terket topraklarımızı'' diyecekler
diye ödüm kopuyor. Çaresiz değil kimse ama sus pus, ortalıkta hiç yanlış bir
şey yokmuş gibi devam ediyorlar hayatlarına. Bunu, sakıncası yok değil mi,
bayrağımız gönderinden indirilip de hiçbir şey denmediğinde yaşamadık mı?
Askerlerimiz sınırları koruma için
gidiyorlar, ancak sınırlarımızda yanan ateşin çıkmasına neden olan insanlar
hala kızgın kalabalık olarak tarif edildi. kendi çocuklarına acımadan vuran bu
devlet teroriste terorist diyemedi.
Bireylere peşkeş çekmekten vazgeçmeyenler
nasıl paralar kırıyorsa artık, kendi memleketinden gelip ülkemizi soyup soğana
çeviren adamlara hiçbir şey demedikleri gibi baş tacı devam ediyorlar. çok
basittir yahu, siyasetten anlamayan ben bile biliyorum: devlet bireylerden
korkacak hale geliyorsa o devlet o bireyler tarafından yönetilir.
Soma, yüreklerimiz kömür karası,
insanları diri diri yaktık, çocuklarını yetim bıraktık(bu söz çok tanıdık
geldi), peki şimdi babalarımızı diri diri yakanlar ne yapıyor: kaldıkları
yerden devam ediyorlar... Sonra bana şikayet eder Pansilvanya gibi, sanki
ortaklıklarını ben yapmışım gibi. Gerçi ne öküzün öldüğüne inanıyorum ne de
ortaklığın bittiğine ya hadi bakalım, bu sadece filme 10 dakika araydı. 17
aralığı anlatmaya gerek duymamış adamlardan bunların açıklanmasını istemek ne
kadar komik, ben de hayalperest miyim neyim?
Hızlı yaşıyoruz, ellerine sunulmuş nur
topu gibi bir kısmet vardı, verdik, karşı çıktığımız her şeye rağmen reisi
cumhur olarak bugün bizimle. Hata onda değil, onları taklit etmeye çalıştığı
için tüm ilkelerinden vazgeçen, saçmalığın eşiğine gelip de sosyal demokrat
kimliğinden 'tıpış tıpış' faşist kimliğine gelmiştir. tek kişinin özgür iradesi
artık öylesine var olan herkesin mutlak, boyun eğmesi gereken insanların yaşamak
zorunda olduğu devlete dönmüştür.
biz lisede milli güvenlik hocalarına sıra
gelmeden öğrenmiştik. Türkiye Cumhuriyetinde yasama, yürütme, yargı ayrıdır.
güçler ayrılığı demokrasinin mihenk taşıdır. T.C. yazabildiğim için şanslı
hissediyorum, korkarım bir süre sonra yazamayacağım. Artık belli bir kesim
hakaret ya da aşağılamak için ''T.C.'' ifadesini kullanıyor çünkü. Güçler
ayrılığı diyecek her şey anayasa mahkemesi, komutanlar, genelkurmaylar,
gazeteciler ve daha kimler kimler... uydurulmuş isimler altında
özgürlüklerinden men edilmediler mi, istedikleri adamlar bir şekilde
görevlerinin başına gelmedi mi, tarafsız olması gereken insanlar beklemediğim
kollara kollarını yakıp dolaşmadılar mı? Düğün dernek senin neyine demiyorum,
ülkeyi sattınız kendi menfaatleriniz için, o giydiğiniz sıfatlara tüm bunlara
nasıl acımadan yakıştırdınız diyorum. Ve korku ütopyası tam burada beni
karşılıyor: ''dur bakalım tatlım, daha yeni başlıyoruz'' diyor. Kutumda büyük
hissediyorum diyesim var, ateş başkalarını çağırıyor ama ben yürüyorum ateşe
doğru.
Şimdi fillerin altında ezilen çimenler
gibi, kimin için asker gönderiyoruz biz, hangi politikayı savunacak bizim
çocuklarımız, teröriste terörist diyemeyen, uçağımız düşürüldüğünde aman ne
geziyorlarmış orada diyen ruhları alınmış ruhsuzları mı? kimi koruyacak bizim
evladımız, halkından korkan halk başkanından mı?Ben yoktum tüm bunlar
yapılırken, katılmamıştım bile ama sen Gezi olaylarında oomaların önünde helak
ettiğin gençleri Soma da seni halktan korusun diye asker diye mi çağırıyorsun?
ne desem: serçe parmağını köşe duvara
çarpasın inşallah, ayağında çoraplarla ıslak zemine basasın, en sevdiğin yemeği
ağzına atarken ağzını yakasın da tabak bitene kadar tat almayasın.Korunacak
memleketini yalancıktan süslerken bizi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder