
Işıl, bu hayal kırıklığından(?) sonra işi bıraktı ve hatta İstanbul'u bıraktı; dağ bayır demeden çiftlik evlerini gezdi. TA TU TA yı duymuşsunuzdur belki, gerekli koşulları sağlayan çiftlikler belli sayıda gönüllülüleri karşılayarak hem onlara çeşitli bilgiler veriyor hem de o sezonda tarlada, bahçede, evde her ne yapılıyorsa o yapılıyor, siz de o vesileyle ekolojik turist oluyorsunuz aslında. Lafın kısası şehir hayatından sıkılmış ve ''Nereye gidiyor bu dünya?'' diyenlere açılan bir oluşum burası. Biz bize bir hizmet yapılıyor buralarda, geleceğe doğru hayallerimiz aynı aslında ve bazı arkadaşlar katılmasa bile bizim gibi duygusal ve duyarlı insanların ortak bir payda bulması tüm bu yapılanlar: Kendi domates fidenizi ekip kahvaltılığınız için bahçeden tüm ihtiyaçlarınızı ellerinizle topladığınız, hayvanlarla barışçıl şekilde yaşadığınız, size sunduklarıyla onlara minnettarlık duyduğunuz bir yer burası... Para kazanmanın tek yolunun ofislere tıkılıp da bilgisayar başında ay sonuna kadar sağlığımızdan olana dek çalışıp ay sonunda kazandığımız tüm o parayı faturalara yatırdığımız bir dünyada kanserli tavuklarımızı yerken hastalıklardan ve mikroplardan başımızı alamadığımız bir dünyamız var! Hadiii itiraf edin, kendinize olan itirafınız gerçekleri değiştirmeyecek zaten. Aslında bu evlere olan misafirliklerimiz imdat çığlıklarımızın sessiz hali ve bunu gerçekleştirerek gezgin olan bir arkadaşım var. Kapitalist dünyaya kollarını açıp da durmuş ve ''para o kadar önemli değil, karnım toksa ve güneş tepemdeyse keyfime diyecek yok demektir'' diyor. kendi kendimize yaptığımız bu kötülüğü hiç kimse bize yapamaz, kendimizi köle kılıyoruz sisteme, oysa doğa ana tüm her şeyi önümüze seriyor aynı bir anne şefkatiyle, olabildiği en bonkör haliyle...

''arılar, zeytin ağaçları ve inekler üzerine'' isimli bu atölyeye yukarıda anlattıklarımda kendilerini bulacak insanlarla beraber gittik, Işıl en tatlı haliyle yolculuklarını anlattı.Birlikte güldük, birlikte güldük ve hatta eğlendik valla hüzünlenecek hiçbir şey yoktu gayet eğlenceli, bilgi dolu bu atölyede aslında herkesin sorusu aynıydı: ''Farkına varmadan nasıl da bağlanmışız şehir yaşamına,nasıl kurtulacağız bu on yıllık ev kredisinden, araba almazsak olur mu, çocuklar ne olacak, annemi burada nasıl bırakır da giderim...'' dediğimiz her nokta bizi biraz daha bağımlı kılan durumlar aslında .
Gidin, tüm hayallerimizi gerçekleştirmiş insanların anlattığı her şeyi dinleyin, paylaşın, konuşun, soru sormaktan geri kalmayın, mümkünse silkeleyin karşınızdaki insanları çünkü bu işlere gönül vermiş herkes sizleri yanlarında görmek istiyorlar zaten ve inanın yapmak zorunda olduğumuzu sandığımız şeyler aslında zorunluluğumuz olan şeyler değil ve hayat yaşamak istediğimize yakın yaşadığımızda yaşamaya değer.Unutmayın; hayat güzel değil ve kendini güzelleştirmek için de hiçbir şey yapmaz , biz gideceğiz o güzel topraklara, sahip çıkacağız ve aidiyetimizi asıl o zaman yaşayacağız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder