AH LE YAR YAR!
Geçtiğimiz günlerde Eskişehir' deydim. "Aaahhhh ahhh!" diyerek
başlamak istiyorum sözlerime.
Geldiğimden beri aileme "neden beni
şartlandırmadınız, illa şu üniversite olsun diye !" diyorum yazık annem de bu
hayıflanmalarımı ciddi oranda üstüne alındı ve ‘’biz bilmiyorduk ama
öğretmenleriniz de bilmiyordu’’ dedi masum masum. Vala onu bunu bilmem kaç yıl
geçmiş aradan ama ben bugün bile Eskişehir' de okumadığıma dertleniyorsam burada
haklı bir sebep vardır bence,
Ben bir gezgin değilim ama gezip gördüklerimi büyük bir zevkle
anlatacak sonra da konuyu sayın belediye başkanına bağlayacağım, bakın şimdi:
Yıllar önce bile "kesinlikle üniversiteyi kazanıp Eskişehir' de okumalısın orası tam bir öğrenci kenti" denilen şehre ben 19 yıl sonra ilk
defa gittim. O zamanlar Osmangazi Üniversitesinin olmadığı şehir bugün 2 devlet
üniversitesine sahip, özel bir üniversite de proje olarak gündemde. Adam akıllı
gezmek istiyorum her yeri görmek istiyorum derseniz kalabalık olmayan bir
grupla 3 gününüzü ayırmalısınız Eskişehir'e.
Biz gece 1 de çıktığımız yolu saat 07.00 de tamamladık.
Hamamlarıyla meşhur Eskişehir' in hamamlarsız günü olmaz diyerek soluğu
gençler ve kendini genç hissedenler hamamda aldı. "O saatte ne hamamı" demeyin
karasal bir iklime sahip ve o gün 32 derece sıcaklığa sahip Eskişehir
hamamlarını bilenler saat 07.00 de yerlerini almış tellağın sırayla çağırmasını
bekliyorlarmış. Hamam, tellak, ardından elinde gazozla dinlenme salonu... Vala
hamam her halükarda keyiftir ama bu işi bilenlerle daha da keyiflenir.
Sonraki durağımız Şelale Park: Tüm Eskişehir’ i ayaklarınızın
altında hissedebileceğiniz Bursa’ nın Tophanesi gibi bir yer (manzara olarak); yemyeşil bir park ufak bir şelale, Robin Hood ve yardımcısı Zancas ile birlikte bizi selamlıyor.
![]() |
ŞELALE PARK VE DON KİŞOT |
Aa söylemeyi unuttum: Eskişehir tam anlamıyla her yerde her şeyi
anlatabilen ve bizim New York filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz şekilde pek
çok heykelle süslenmiş bir şehir. Bal mumu müzesi olmazsa olmazlardan. Odun
Pazarındaki bu müze önündeki uzun kuyruğa rağmen beklenilmesi ve gezilmesi şart
yerlerden biri. Beni en etkileyen şey ise vefa idi. Yılmaz Büyükerşen gördükçe mutlu olacağınız isimleri unutmamış,
bu vefakarlık fark edilmezse olmazdı…
Şelale parkta oturduğumuz mekanda enfes bir kahvaltı yedik
ama ne enfes olmasını abartıyorum ne de yaşadığımız mutluluğu. Yumurtalı
ekmeğin, kızarmış peynirin dahi olduğu bu sofra Eskişehir’in “ah sana dün
tepeden baktım aziz Eskişehir ” diye
şarkı söyletiyordu en son.
Daha sonraki durak Sazova Parkı. Kapıdan girişle birlikte sizi
karşılayan yapılarla o kadar büyüleniyorsunuz ki fotoğraf çekmeyi filan unutuyorsunuz.
Parkın içinde Masal Şatosu, Eti Sualtı Dünyası, Sabancı Uzay Evi, Bilim Deney
Merkezi, Korsan Gemisi ve amfi tiyatro bulunuyor. Maalesef günlerden Pazartesi
olduğu için içlerine girmedik ama dışı bile beni etkilemeye yetti. En sevdiğim
Masal Şatosunun yapılırken pek çok kulenin yapısından esinlenerek yapılmış
olmasıydı, gemiler ve bahçe de muazzamdı. Ve heykeller kadar baş rolü hakkeden Porsuk
orada da bizi karşıladı, içindeki ördekler ve kuğular görsel zevkimize bir de
sefa kattı.
![]() |
SAZOVA PARKI VE MASAL ŞATOSU VE BAHSETTİĞİM ESİNLENİLEN KULELER PLANI |
Biraz dinlenelim, yol yorgunuyuz malum, akşam yemeği yiyelim
artık ve “Eskişehir gece nasıl oluyormuş?”
diye çıktık yola. Sahiden öğrenci kentiymiş Eskişehir, yiyecekler bol
kepçe sadece karın değil göz de doyuruyor , sanırım herkese iyi gelecek olan bu, hemi de ucuuuzzz… Vala biz yanımızdaki arkadaşlarımızın
gençlik anıları niyetine Donat’ s denilen yerde yedik yemeğimizi, döner
sevenlere tavsiye ederim.
Sonrasında da hemen karşısında yer alan bara geçtik: 'Cafe
Del Mundo'. İnstigramdaki hesabını mutlaka takip edin derim ben. Burası her yeri
müze olan Eskişehir’e çok yakışan bir yerdi; oyuncak müzesi desen değil, Barış Manço
müzesi desen o da değil ama inanın hepsini hatırlatacak keyifte bir mekan. Buranın
ilginç olan yanı yıllarını bu bara vermiş çalışanlarının yurt dışına çıkıp gezmesinin işletmeciler tarafından desteklenmesi. Aynı zamanda bu gezilerini belgesel tadında
çekip yayınlıyorlarmış. Dünyanın her yerinden içkiyi, birayı orada
bulabilirsiniz, zaman zaman ilginç sunumlarla da içtiğiniz biranın gerçekten de
farklı bir ülkeye ait olduğunu buram buram hissediyorsunuz. Fotoğraflar, ülkelere ait
tabelalar, resimler, oyuncaklar , objeler … Yani uzun lafın kısası orada zaman geçirmekten
asla sıkılmayacaksınız hem farklı hem güzel hem de herkes güler yüzlü... Eğer
tek başına gittiysen de bara oturup sana orayla ilgili ayrıntıları anlatacak
onlarca insan var.
![]() |
CEFE DEL MUNDO VE DEĞİŞİK İKRAMLARI |
Uzun oturduğumuz için bir ara Porsuk' a doğru yürüdük, çalgıcı
amcaların yanından geçerek herkes gibi Porsuk' un kenarındaki çimenlere oturarak yorgunluğu
attık, gün batımıyla birlikte güzel bir sohbet sonrasında mekanımıza geri
döndük.
![]() |
PORSUK VE GÜN BATIMI (İSTERSEN SAĞLI SOLLU OLAN CAFELERE OTURUN İSTER PORSUK KENARINA ...) |
Uzun saatlerden sonra biz de kalktık barlar sokağından geçerek
tramvayla otelimize geri döndük. Tabi yollardan geçerken her İstanbullu gibi
hangi evin ne kadar olabileceğini burada yaşanırsa ne kadar kolay
yaşanabileceğini konuşa konuşa geldik. Eskişehir bizi mutlu etmişti ve o zamana
kadar şehir hakkında hep güzel şeyler söyleyen kimseyi mahcup etmedi bu şehir…
Ertesi gün ilk durağımız Odun Pazarıydı. Eskişehirlilerin “medarı
iftiharımız” dedikleri yerdi burası. En eski yerleşim birimi olan Odun Pazarı, restore
edilmiş evlerin piti kareli kırmızı örtülerle, camdan yapılma aksesuarlarla,
sardunyalarla süslenmiş şirin mi şirin bir yer.
O çoook ünlü balmumu müzesi de burada. Kimsenin unutulmadığı bu şaşırtıcı
güzellikteki müze, belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılmış 120
balmumu heykeliyle karşılıyor sizleri. Odun Pazarı buram buram tarih, sanat ve
insanlık kokuyor, eğer yapılmak istenen buysa bence çok başarılı olunmuş çünkü
burada gezebileceğiniz onlarca müze ve sanat evi var. Biz bir tane ahşap
müzesini gezdik çok anlatmayacağım ama odundur deyip de geçmeyin derim.
![]() |
ULUSLARARASI AHŞAP SERGİSİNDEN |
Sonrasında bir cam ve pechwork sergisi. Eskişehir’de ünlü olan
pek çok şeyden biri olan camlar ve onlardan yapılan bu kibar objeler…Ne kadar şanslıydık ki tamamen geri dönüşüm üzerine zamanında cafeleri olan bir çiftin yine geri dönüşüm amaçlı açtıkları sanat evinde bize camdan balık yapımını göstermeleriydi. Televizyondan izlediğimiz bu tanıdık manzara canlı canlı izlendiğinde daha da özel oluyormuş.
![]() |
CAM SANAT EVİ VE GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ CAM ŞİŞELER |
![]() |
Sergide en hoşuma giden eserlerden: cam kumdan olduğu için et makinasına kum konuluyor ve cam elde ediliyor.... |
Tüm gittiğimiz mekanların özelliği dışarıdan yeni restore
edildiği belli bir evin olması ve içeri girdiğiniz gibi sizi karşılayan eşsiz
güzellikteki bir bahçenin olmasıydı. Müze ve sergi mekanları da böyleydi;
kapıdan içeri girdiğinizde sizi mermer bir havuz karşılıyor sonra sağlı sollu
odalarla daha neler yapabileceklerini açıklıyorlardı…
Aslında biz her yeri gezmedik gezebileceğiniz onlarca yer var
daha. Son olarak gezdiğimiz iki yerden daha bahsedip konuyu istediğim yere
bağlamak istiyorum:
Kent parktan
bahsetmek isterim. Güzel, yeşil ve zevkli bir park, aralardaki Porsuk yine selamlıyor sizi,
bahçe düzenlemeleri çok keyifliydi. Duyduğunuz deniz ve plaj gerçek J hakikaten orada yüzme
kursunun da olduğu bir plaj var ama tabi bunu her yaz Ege’ ye Akdeniz’ e giden
sahil şehirlerinde oturanlara anlatmanın pek bir manası yok ancak hiç suyun
olmadığı, ortadan sadece kötü kokusuyla anılan bir suyun olduğu bir şehirde her
yerde o nehirle karşılaşmak ve o nehrin bir parçasının plaj ve deniz yapılması
bence çok ayrıcalıklı bir zevkti, yapanlarının aklına fikrine emeğine sağlık…
![]() |
KENT PARK VE PLAJI :) |
Eski Hal: Eskiden sebze hali olarak kullanılan, şehrin
içinde kalmış bu yerin fotoğraflarla eski hali ve yeni halini görebilirsiniz,
şaşırabilirsiniz, yok artık gibi tepkiler verebilirsiniz, bence çok normal…
Çünkü eski hali yanından geçilmez bir yerken yeni hali ile sağlı sollu restoranların olduğu bir han burası. Ortası boydan boya oturma
yerleri ve masalarla kaplı. İşte güzel olan taraf: Bu masalarda oturarak
oradaki restoranlardan yemek siparişi verebilirsiniz ama eğer istemezseniz de kendi
yiyeceğinizi alıp o masalara oturabilir, vakit geçirebilirsiniz…
![]() |
ESKİ HAL |
Uzun uzun anlattım ama Eskişehir’de beni en etkileyen şeyin
bu anlattığım ve daha fazla olan şeyin herkes tarafından yapılabilmesiydi.
Demek ki o kadar zor değilmiş bir şeylerin ucuz veya ücretsiz yapılması. Devlet filan batmazmış ya da belediyenin çalışmasına engel oluşturmazmış değil
mi?. Mekanları zaten siz seçersiniz ama ismi geçen yerlerde hiçbir yer ücretli değil, otoparklar çoğu zaman ücretsiz
veya sembolik bir fiyatla ücretlendirilmiş. Örneğin Kent parkta kaç saat kaldık
hatırlamıyorum (son derece uzundu) ödediğimiz park parası 1 liraydı, parkın
içinde oturabileceğiniz mekanların yanında çimlere de oturabilirsiniz, tabi
mangal yakmayın da çayınızı termosa koyup Porsuk kenarında vakit
geçirebilirsiniz. Göz göre göre kazıklanmadan o keyfi herkesin yaşayabilmesi
sanırım benim en hoşuma giden şey oldu. Müzeler ya da sergiler yine sembolik
fiyatlarla fiyatlandırılmıştı hatta çocuklar bize “hocam” diye
seslendiklerinden biz bilet aldığımız kişilere öğretmen kartımız yanımızda
olmadığı için “öğretmen” demediğimiz halde bize indirimli bilet kesmeleri size
küçük gelebilir ama bizim için çok önemli bir ayrıntıydı. Kart göstermediğimiz halde öğretmen olduğumuza inanmaları “ vaay insanlık ölmemiş sahiden, birbirinin doğru
söylediğine hala inananlar varmış” dedirtiyor insana.
Eskişehir’in başına
gelen en güzel şey 1999 yılında seçilen sayın belediye başkanı Yılmaz
Büyükerşen sanırım. Ondan çok şey öğrenmesi gereken belediyeciler var. İnsanını
en hakkeden şekilde yaşatan, kimsenin dertlenmediği, “ya yaptılar ama hiç gidemedik ki oraya”
denmediği bir Eskişehir var orada; yaşamasak da bizimdir orası dedirten bir Eskişehir.
Bu imkanları sunanlar kendileriyle ilgili çok ipucu vermiş bize aslında. Her
yerde sanata dair şeyler görmek, “yurt dışına sen gidemiyorsan yurt dışı sana
gelir” dedirten ambiyanslar, ‘ulaşılabilir’ olmanın mutluluğunu yaşamak… Sayın
Büyükerşen’in sanatçı inceliğini her daim görebileceğiniz bir yer Eskişehir ve
o kadar emek verilmiş ki. Demek ki neymiş sevgi? Gerçekten emekmiş,
uğraşmakmış, ben bunu her adımda yaşayarak görmüş oldum…