BANA SEN LAZIMSIN SEN
Okullar kapandıktan
sonraki, 2. Hafta Çarşamba gününe kadar zaman vermiştim. Hastalık nedeniyle yaşanılan kaygı haricinde, online eğitimden memnun veliler, çılgınlar gibi yapılan ve hayatı da sanatı
da gerçekten evlere sığdıran paylaşımlar her şey çok güzeldi, tüketici toplumun mensupları
olarak buna da hızlıca başladık hatta sevindik ama tabi ki böyle devam
etmeyecekti.
“Valla hep böyle olsa
ben eşimden ayrılırım!” demeler başladı; çocuklarını yeni tanıdığını söyleyen anne babalar; aynı anne babalar, yeni
tanıdıkları kişiden memnun olmamaya başladı; okul olmadığında, aslında okulunu çok özleyen çocuklar; dönüp
dolaşıp etkinlik yapmaktan gına gelmiş insanlar, hepimiz itiraflara başladık.
Ben de 3-4 gündür boş boş duvarlara bakıyorum, hiçbir şey üretemeyerek. Bu deli düşüncelerle silkelendim, kendime geldim. Ne oluyor?
Barajlar açılmış gibi coştuk geldik de, şimdi
neye yetişmeye çalışıyoruz? Evde kalacağın ve
yollarda zaman kaybetmediğin için “şunu, şunu, şunu yapacaksın” diye ne zaman kurallar koyduk
kendimize? Bu sadece sıkılmak bunalmak değil, farkına varmadan koşmaya başladığımız bu döngüde, aslında koşulmayacak bir yerde olduğumuzu hatırladık.
PEKİ, TAM
OLARAK SIKILDIĞIMIZ NEYDİ?
Kendimizle yüzleşip durmaktan, dönüp dönüp aynı şey yapmaktan mı sıkıldık yoksa yüzleştiğimiz kendimizden mi memnun değiliz. Tam olarak memnun olmadığımız şey nedir acaba?
Yaşadığımız zaman, her ne kadar faklı olsa da, çok hızlı
bir şekilde uyum sürecine başladık, hem de kendimizi kendimizle yarıştırarak. Çünkü okullar kapandı, bazı iş yerleri de, evlerde kaldık, sokağa bile
çıkmadık. Hatta ilk günler “ya balkona çıksam bir şey olur mu?” diye bile kaygılandık. Bir laf vardır, hızlı gitmekle
ilgili, dedim varsayın, aynı o hesap birdenbire durduk. Gerilim filmlerindeki
gibi oldu hatta, kapının ardından karanlıkta, çıkacak şeyi beklerken aniden o şey çıkmış gibi olduk ama gelen de olmadı giden de…. Oğuz Atay, ne güzel yazmış değil mi “Korkuyu Beklerken”i… Bize ve sevdiklerimize
dokunmasın diye dua ediyoruz dilimiz döndüğünce.
Peki, sıkıldığımız neydi tam olarak? 40 yıldır onunla birlikteydik. Onun için çalıştık çabaladık, onun için ağladık. Sporuna, yemesine hep özen gösterdik, “amannnn,
incilerimiz ziyan olmasın, dur şu vitamini alalım” dedik, “aman o organik değilmiş miş, bu organikten yiyelim” dedik. Onca eğitim, onca görüşme, onca iş yerlerinde yapılan fedakarlıklara ne oldu,
kendimize ne kaldı? Sigara izmariti gibi ayaklarının altında söndürdü kimi
kalbimizdeki ateşi; gözlerimizdeki yaşama sevincini aldı bazı kötü cadılar, masallardan filan da
çıkmadılar, pusu kurmuş gibi geldiler. Kardeşim hep mi o odadaydım, beni mi bekliyordun. Ben buraya geleyim de
bir ağzının ortasına kürekle vurayım hayalleriyle mi yaşadın? Zorun neydi benle. Seni geçtim hadi, benim kendimle zorum
neydi asıl, neden yaşattım ben kendime bunları?
Sevmediğimiz neydi, pandemi mi, evde kalmak mı, kendimizle baş başa kalmak mı ya da kaç yıllık ömrüm varsa o kadar
yıl kendime yaptıklarım mı? Çok ağırmış be kendimizle yüzleşmek…
KİMİLERİ HALA
UYUYAN GÜZEL
“Tanrı ve yoksulluk aynı
şey” dedi bir dizide, O AN BİR EFEKT; OK ÇIKTI YAYDAN, SON SURAT HEDEFİNİ VURDU, TAM KALBİMİN EN ACIYAN YERİNDEN ve bir inilti yükselti benden “aaahh!”

Kimileri hala uyuyan
güzel, kendimle zorum yok diyor, ben de diyorum ki zorum olduğunda değil zaten, uyanalım şu ölüm
gibi uykudan da sahiplenelim iyisiyle kötüsüyle şu
dünyayı. Çok merak ediyorum; bu uyuyan güzeller, ölmeyeceklerini mi düşünüyorlar. Onu bile düşünmüyorlarsa o da bir şey yahu, en azından sona giden bir yolda olduğunun farkında ve en azından zarar vermez hiçbir şeye ve kendine…
SAHİP
ÇIKMAK
En sevdiğim şey; sahip çıkalım. Ne bize yabancı ki, karşı ki komşu mu, otobüste yanıma oturan yaşlıca kadın mı, balkonum mu, odamda benim yıkamadığım çarşaflarım, aldığım
nefes, soluduğum dünya mı. Yaşadığım keder, üzüntü mü?

HAYATTA NE GEÇMEDİ Kİ
Bu da geçecek, sabırla
bekleyeceğiz zamanın yaralarımızı sarmasını. Çünkü hayat
bazen sadece durup beklemeyi gerektiriyor. Tek yapman gereken kendinden asla
vazgeçme çünkü öyle güzelsin ki, varlığın yeter şu okyanusun olması için…
Yazmalara
doyamam,
Senden
başkasına bakamam.
Gamsız
baş olamam.
Gözüm
seğirir münecciğimliğe soyununca,
Aslında
yeteneğim vardır bu işe olduğunca,
Ne
olduğunu yeni öğrendim:kalbimi dinlemekmiş müneccimlik dediğim şey,
Gelecek
kaygısı anca biter, dünya dönmeyi bırakınca!
Özlem
demez ama demişler ki “Çile bülbülüm çile”
Bülbülü
çileyle öttürmeyi bırak, onun şarkısını dinle
Hayat
kısa, zaman hızlı, sakın şikâyet etme,
Sana
sen lazımsın sadece sen, bundan sonra da hayattan ne istersen onu dile…