YANGINLAR
Bursa’da okuduğum için uzun yıllar Bursa’daydım, yani Bursa’
da tiyatro çok izledim.
Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu, İstanbul Büyükşehir Belediye
tiyatrolarına konuk tiyatro olarak gelmiş, Yangınlar oyunuyla, kaçırılır mıydı
bu fırsat, sadece nostaljik sebeplerden değildi oyuna koşarak gitmem. Türk Toplumunun
ferdiysen çoktan öğrenmişsindir ki, misafirperverlik bizim en önemli
özelliklerimizden biridir.
Konuyu hiç bilmeden gittiğim oyunlardan biri oldu Yangınlar. Tek bildiğim yıllar önce Devlet Tiyatrolarında "Yanık" ismiyle oynamış olduğu. Her zamanki gibi adından belliydi, tadının ne olduğu. Kendime tek bir soru
sordum: Yürekleri bu kadar yakan ne olabilirdi?
Oyunun bitiminde kimse sağ çıkmadı o sahneden, otobüs
duraklarına geldiğimizde hala ağlayanlarımız vardı hatta…

İlk replikten itibaren şaşkınlıkla izledim oyunu, şaşırdığım
şey ise erkek bir yazarın bir kadın duygusunu bu kadar iyi anlatmasıydı.

Garip bir Nawal’ın hikayesiydi oyun. Garip derken ezilmişlikten değil, ezilmeye çalışılırken bile ezilmemekten bahsediyorum. Aşk ile olan bir bebeğin hayatın acımasız rüzgarlarıyla savruluşuydu ve çocuğuna olan tutkusu ile yollara düşen bir Nawal’ın hikayesi. Bilenlerin verdiği akılla çıktı yola; “itiraz etmek için okuma yazma bilmelisin, okumayı, yazmayı, sayıları öğren!” demişti, bilge kişi. Nawal da yolunda, verilen bu nasihati, bir asker gibi yapmıştı. Hedef bu kadar netten odağından uzaklaşmamak böyle olur demek ki.
Yolculuğunda yeni bir yol arkadaşı olmuştu ve ne
yaşıyorlarsa birlikte yaşadılar. İki kadının birlikte yeni bir yolları yoktu
ama işin “Nasıl”ı o kadar değişti ki… Gün geldi yollar ayrıldı.
Yapılan haksızlıklar,
boğazımızdan alev alev çıkıyor bazen, sesin yetmiyor; kolunu kullanıyorsun,
kolun yetmiyor; bacağını kullanıyorsun, adaletsizlik o kadar büyük ki, tüm
bedenini kullansan ne fayda, ama insanım ben, ölüme kadar varım bu yolda, ölene
kadar varım bu insanlarla.

Halikarnas Balıkçısı'nın dediği gibi; halk zaten eziyete
idmanlıydı. Ben en başından beri ben bu hikâyeyi biliyorum dedim. İlk perde
bitip ışıklar yanar yanmaz, arkadaşıma “bak, işte ben bunu yazmak istiyorum”
dedim. Maalesef yaşanmış, bilindik ama sıradan olmayan bir hikâye! Hey hat, ikinci
perdenin her bölümünde, her repliğinde ve tiradında lanetler ettiren bir hikâye!
Yolda oluşun hikayesiydi bu ama iki ayrı zamanda iki ayrı
yerde. Ne gariptir ki, o çokgenin içinde tüm aile bireyleri bellerinden bir
urganla birbirlerine bağlıydılar aslında. Bu ne korkunç bir bağ, bütün bağları
kesebileceğiniz kadar korkunç.
En başlarda bir ayrıntı var; aşığın, aşığına verdiği ufacık
bir hediye, tüm bağların çorap söküğü gibi çözülmesini sağlayan bu hediye,
maalesef rol değiştiriyordu ikinci perdede, romantizmin göz görecek hali
kalmıyordu artık…
Annenin ruhu aydınlanmıştı sanki, belli ki umut içinde hala
öyle sesleniyordu. Oyuncuların umutlu ve gözyaşlarıyla dolu hikayesiydi finali.
İnsan celladına âşık
olur muydu, oldu, olduk. O akşam sahneden sağ ayrılmayanlar son dakikalarda
kahramanların boynuna sarılıp ağladılar sanki…
Reji, bu kadar iyi olmasaydı, karışık bir oyun olabilirdi,
sarkmış bir oyun olabilirdi, aşkın vahşi bir hayvanın pençesinde nasıl
parçalandığını anlayamamış, savaşın galip geleni olmayacağını anlayamamış
olabilirdik. Hiç yüzünü görmediğiniz, oyunda veya sonrasında izlemediğiniz bu
adamı, sahneye dokunduğu her yerde, bir yerleri eliyle düzelttiğini gördüm. Yönetmenin
müdahalesi ile ne veziri, sultan olan bir oyundu Yangınlar!
İçinizi cayır cayır yakmak istemiyorsanız sakın gitmeyin bu
oyuna ama dinlediğiniz hikayelerin, yürekleri nasıl dağladığını görmek için ise
mutlaka gidin. Yaşanmasın diye tövbeler çekeceğimiz, tahtalara kulaklarımızı
çeke çeke vuracağımız bu hikâye, anlatılmaz yaşanır tadında olsa da çok şükür
ki bu oyun sayesinde yaşamadan çok iyi anlayacağımız bir tiyatro olmuş.
Konuya dair çok renk vermemeliyim güdüsüyle haklı bir çabam
var, anlarsınız beni. Bazı oyunlara iki kere gidilir, bu oyun için ise İstanbul’dan
Bursa’ya gidilir!
İyi ki geldiniz Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu ve
oyuncuları, ayaklarınız dert görmesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder