
GÖKKUŞAĞI ÇİZMEK NEDEN DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEYİ?
Eğitim uzaktan da olsa devam ediyor, biliyorsunuz. Ben bu
durumu zümremden öğrendim ve fikre bayıldım ve hatta canlı yapacağımız
rehberlik buluşmalarında ufak bir sürprizle çocuklarımı bu güzel etkinliğe
davet edeceğim.
Bu yüzden gökkuşağımı çizdim, gecenin bilmem kaçında, zamanın
en güzel vaktiydi bence…
Gökkuşağını boyarken farkettim ki ben gökkuşağı çizmeyi çok
seviyorum. Bir resim çizmeden önce kendimi psikolojik olarak hazırlarım, bu
bazen günleri, haftaları alır, bazen ayları. Sonra tuvale zorla çizerim vs. Ama
gökkuşağı, hani anneninizin köyüne gidersiniz, orada sizi görmeye eş dost
gelir, siz hiçbirini tanımazsınız da beraber içtiğiniz bir tas çorbanız olmasa
bile sıcacık gelirle size, sarılırsınız sımsıkı, “nasılsın” dediklerinde en samimi
halinle “iyiyim” dersin, gerisi yoktur ama o kadar! O kadar olmasına rağmen
dünyanın en sıcak çorbası, en sıcak kucaklaşmasıdır o an; tam bu hissiyattır
beni gökkuşağı çizmeyi bu kadar sevdiren…
ESKİ BİR DOST
Eskilerden tanıdıktır, kalemler parmağımıza kocaman gelse
bile ilk çizdiğimiz şeydir gökkuşağı. Ben küçükken de renk seçmezdim, her renk
“ benim en sevdiğim renk” idi, gökkuşağı da her rengi barındırdığı için, o renkleri seviyorum.
Yazınca farkettim, gökkuşağının yolculuğunu yolda olmasını
da seviyorum ben,gezgin ve sürprizlerle dolu bir yolculuk hikayesi gökkuşağının
hikayesi.
Bir de;
MÜKEMMEL ÇİZMEK ZORUNDA DEĞİLSİN
Gökkuşağı çizmeyi bu kadar sevmemin en güzel sebebi ise,
gökkuşağı çizerken ya da boyarken, ‘yamuk oldu, eğri oldu, renkleri yanlış
sırayla boyadım’ gibi kuralların olmaması, bayılırım konforlu olan her şeye,
kağıdın da önemli değil, boya türlerin farklı olmuş ne güzel işte! Hatta ben
küpe niyetine sağına da soluna da bulut çizdim en özgüründen, pofuduk pofuduk
uçuşsun da istediği yere konsun diye…
Özellikle kapitalizmle beraber bir kusursuzluk algısı var
artık hayatımızda. Bu bazen ‘en olma’ çabası, bazen ‘hata yapmamalıyım
kaygısı’, bazen ‘herkes böyle yapıyorsa ben de yapmalıyım yarışı’, her ne
hissediyorsanız, neticede MÜKEMMELLİYETÇİLİK ALGISI (Bu sıkıcı hissiyatı da mı
küçük harfle yazsaydım, kendini pek önemli sanmasın diye, neyse duygularımız
her biri değerli, o kalsın böyle…)
NEDEN MÜKEMMEL OLMALISIN, HİÇ GÜZEL CANINA SORDUN MU?
Kapitalizmle bu durumu açıklamamın sebebi, tüketimin
hayatımızın merkezine oturtulmasıyla ilgili çünkü o kadar çok şeyi o kadar
hızlı tüketiyoruz, teknolojinin de gelişmesiyle beraber ve artık bizim
yapabildiklerimizi diğer yapabilen pek çok kişi yapabiliyor ve ben artık ben
değil hepimiz gibi oluyorum.
Güzel canınıza bir sorun bakalım, bu yarışa kendisini
kaptırmasının nedeni ne:
- Başkası tarafında eleştirilmek istemiyor olabilir.
- Karşılaştırmadan kimse hoşlanmaz ama senin güzel canın biraz daha fazla çekiniyor olabilir bu durumdan (bir sor bakalım…)
- “EN” olma yarışında olmanın nedeni belki de böyle bir kaygı değil de, kendinle yarışını bitiremiyor olmandır. Bu cümleyi kurarken hep şef Arda Türkmen’in bir vitamin reklamında, tek kaşını kaldırıp, “en zorlu eleştirmeni bile memnun edebilirim, kendimi” dediği sahne geliyor aklıma. Nedir kendinle alıp veremediğin…
SON YÜZYILIN RUH HALİ: KAYGI BOZUKLUĞU
#EvdeKalTR günlerinde azıcık rahat olacağız dediğimiz şu
günlerde tek kelimeyle bombardımana tutulduk. Gerçi bu çok güzel bir şey, beni pek
çok açıdan mutlu ediyor ama kapı yine aynı yere çıktı: YETİŞEMİYORUM. Okunacak
kitaplar, paylaşılan PDF’ler, verilen online eğitimler, online yayınlanan
konserler, operalar, baleler, tiyatrolar… Bunlar benim yetişmeye çalıştıklarım,
canlı yayınları, hiç göremeyeceğimiz buluşmaları saymıyorum bile…
Bu yetişememe ve herkesten en
güzelini yapmalısın hissi bizi ortak bir duyguya hatta ortak bir soruna
götürdü: ‘KAYGI BOZUKLUĞU’
Neyin mükemmel olmasını istiyorsak
onunla ilgili bir şeyle karşılaştığımızda kalbimiz yerinde rahat durmuyormuş
gibi hızlı hızlı çarpıyor, bizi bir telaş alıyor, eksik yapmamalıyım, tam
olmalı her şey, zamanında olmalı hatta mümkünse zamanından önce bitirmeliyim
(benim için bu duygunun sebebi, yapmam gereken olarak öyle kenarda duruyorsa
asla başka işe adapte olamıyorum, onu bir an önce yapacağım ve mümkünse
aklımdan çıkaracağım, öff yazarken sıkıldım L
)
PEKİ BU HİSSİN EYLEM HALİ
Hissedip bitse keşke…
Sonuçta gün sonunda bizim bir şey
yapmamız isteniyor, bir ürün çıkarmamız. Pek farklı zaman diliminde bunu
yaşarız. Kimimiz bu kaygı durumu yaşamak istemediğimizden dolayı yapmamız
gereken şeyi sürekli erteleriz, onu teslim etmemize çok az bir zaman kalana
kadar, sonuç mutsuzluk çünkü o son ana kadar filmimizin fon müziği olarak çalan
“yapmalısın, yetiştirmelisin, hala duruyorsun bak” eziyeti, bunlara rağmen
kalkıp da yapamamak, bir türlü veya en mükemmelini yapacağım çabası içinde
günlerini, saatlerini, geceni gündüze katarak çalışman. Ah sana bir çırpıda
işkolik diyenler, bilseler şu içsel huzursuzluğunu, neden böyle olduğunu iki kelimeye sığdırırlar
mıydı acaba bu durumu?
İşin adı her neyse, mükemmel
yapıyor olmak harika da, süreç çok yorucu. Bu günlerde bunun kıymetini biraz
daha iyi anladık ki hayat, bu tarz kaygılarla yoracak, kendimizi üzecek kadar
uzun değil. Dünyadaki tüm kötülüklerin annesi alkol, sigara filan değil, STRES
ve hayatlarımızda o olduğu sürece iyileştirmeye çalışacağımız hep çok şey
olacak…
GELİN BİZ GÖKKUŞAĞI ÇİZELİM
Boşverin yapmak zorunda
olduklarımızı, çalışkan olduğun sürece her şeyi kusursuz yaparsın zaten, yeter
ki yırt at şu içindeki “EN”olma savaşını çünkü zaman barış zamanı. Bayram
sabahıymış gibi kendine sıkı sıkı sarıl hatta bir makas al kendinden,
‘bayılıyorum sana güzel hatun veya yakışıklı adam’ de, vedalaş o içindeki
“EN”le, o senin canavarın çünkü sana “stres yapmak”ı öğretiyor. Ne dedik, stres
tüm kötülüklerin anası, kurtulmaya kendinle ilgili bağışlayamadığın şeylerden
başla!
Haydi, çocukluğumuzdaki gibi
gökkuşağı çizelim yine. Yedi renk dedikleri sizin sevdiğiniz 7 renk olsun ama 7
ayrı renk olsun ki gökkuşağının asaleti olan “rengarenk” olma özelliğini
almayalım ondan.
Bir ucu benim kalbim olsun, diğer
ucu onu gören evlerin kalbi yani bu yol kalpten kalbe giden bir yol. Bu yolculuk hikayesi evlerimizden “dışarı
çıkamasak bile beraberiz” hikayesi …
O zaman sağlıkla kavuştuğumuz
günlerimize niyet edelim. Bu gökkuşağı kapınızı tıklatıyor, kabul eder misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder